TÜRKÇÜ TOPLUMCU BUDUNCULAR


 
   

ALİ ÇALIKUŞU HİTABELERİ

   
 


 

 

Ana Sayfa

FORUM OTAĞI

İletişim

Ziyaretşi defteri

HABERLER

SERGİ

DOST SİTELER

TURAN ESERLERİ MÜZİKLERİ

ALİ ÇALIKUŞU HİTABELERİ

ÖNEMLİ VE GİZLİ BELGELER

TKHCR RAP ÇAŞIŞMAŞARI

SİTENİ TANIT

DESTANLAR

TÜRK YURTLARI

FORUM

TELEVİZYON İZLE

GENEL HABERLER

 


     
 

ein Bild


Myspace Mp3 Player, MySpace MP3 Players, Flash MP3 PlayersI made this MySpace Music Player at MyFlashFetish.com.


BU BİR ÇAĞRI MESAJIDIR. LÜTFEN SATIR, SATIR VE YAVAŞ, YAVAŞ OKUYUNUZ. VE LÜTFEN BU ÇAĞRIYA CEVAP VERİNİZ …. Op.Dr.ALİ ÇALIKUŞU , alicalikusu@gmail.com, 0. 505. 757 33 68, KONYA Çağımız bilgi çağı, iletişim çağı… Artık hiçbir şey gizli, ya da üstü örtülü kalmıyor. İnternet ve bilgi aktarımı sayesinde her kes her şey hakkında kolayca bilgi sahibi olabiliyor, insanlarımız her şeyden haberdar. Her gün internet sitelerinde onlarca haber ya da araştırma ürünleri izliyoruz. Bir kısmı asparagas bile olsa her gün onlarca konu hakkında bilgi sahibi olabiliyoruz. Vatansever Türk vatandaşları olarak, ülkemiz ve ülkemizin geleceği hakkında her gün yüzlerce net ürünü oluşturuyor, izliyor, naklediyoruz. Ve bu şekilde vatanımız için, ülkemiz için, bayrağımız için, milletimiz için faydalı bir şeyler yaptık diyoruz. Diyoruz da , acaba doğru mu söylüyoruz. Yoksa kendi söylediklerimize sadece kendimiz mi inanıyor, kendi kendimizi mi kandırıyoruz. Şöyle bir bakalım; 1- Son yüz yıldır, ABD ve diğer emperyalist Avrupa ülkeleri ile bu ülkelerin kontrolündeki NATO, BM ve AB gibi askeri ve sivil karar örgütleri Evanjelik gizli Yahudiler ( Amerikalılar ) ve onların kıyamete kadar işbirlikçileri olan pagan tabanlı gizli örgütler ( Masonlar ve onların alt gurupları ) tarafından yönetiliyorlar. Bu yapıların tamamının son hedefi, Kudüs merkezli yeni dünya düzeni ya da krallığını kurmaktır. Bu nedenle Evanjelik ve pagan tabanlı örgütler sürekli bir işbirliği içinde çalışmaktadırlar. Çünkü inandıkları öğretiler onlara kıyamete değin işbirliği içinde olmalarını söylemektedir. 2- Amaçlarına ulaşmak için ilk yapmaları gereken şey, kuracakları düzen önündeki en büyük engel olarak gördükleri, bölgede yer alan ulus devletleri ortadan kaldırmaktır. Ulus devletleri ortadan kaldırabilmenin tek yolu, bu ülkelerdeki milliyetçi toplumları çözerek, dejenere edilerek bölünmüş ve savunmasız bırakılmış din ya da etnik tabanlı küçük devletçikler oluşturmaktır. 3- Bu amaca yönelik çalışan Evanjelik ve pagan örgütlerin en büyük avantajı, kendi öğretileri uyarınca, kendi kıyametlerine değin yaptıkları her işi gizli yapmalarıdır. Kendi öğretilerinin gereği olan gizlilik, onlar için büyük avantaj olup, içine girdikleri her toplum ya da topluluk içerisinde kaybolma, ve serbestçe hareket edebilme özgürlüğü sağlamaktadır. 4- Ezici üstünlüklerine karşın Çanakkale ve Kurtuluş Savaşında Türk Milletinden gereken askeri dersleri alan Evanjelik ve pagan örgütler, hedeflerine savaş dışı yöntemlerle ulaşmak için bölge ülkelerinde sadık işbirlikçileri edinmişlerdir. Bunlara hizmet eden işbirlikçilerin en önemlileri dinler arası dialog maskesi altında, tamamen Evanjelik ve pagan öğretilere hizmet eden hizmet eden dejenere edilmiş dini örgütlerdir. Bunların başında Moon tarikatı ve Fetullah Gülen cemaati gelmektedir. 5- Diğer iş birlikçileri yıllar içerisinde kendi örgütleri içerisinde beyinlerini yıkayarak eğiterek toplum içine soktukları vatansız, milliyetsiz, dinsiz; para babalarıdır, işbirlikçi medyadır, sivil toplum örgütleridir. 1983 den bu yana CIA’ nın yerini alan NED, ABD nin ulusal demokrasileri koruma projesini hayata geçirmek adına hedef ülkelerdeki binlerce sivil toplum örgütü, medya kuruluşu ve üniversitelere milyonlarca dolar kaynak aktarmaktadır. 6- Bir diğer işbirlikçileri yine kendi örgütleri içerisinde eğittikleri, ya da dünyevi menfaatler karşılığında satın aldıkları sivil tolum liderleri, politikacı, bürokrat, rütbeli ve rütbesiz devlet adamlarıdır. Ülkemizdeki medya, bürokrat kadroları, siyasi parti örgüt ve liderleri, yüksek rütbeli subaylar, sivil toplum ve finansal kurum liderleri, üniversiteler, belediye başkanları arasında bunlardan bulmak giderek artan sayıları nedeni ile hiç de zor değildir. 7- 1919 da Ulu Önderimiz bu döngüyü kırarak Türk milletinin milliyetçi, vatansever ve kahraman özelliklerini ön plana çıkararak Ulusal Kurtuluş Savaşımız sonrasında bir ulus devlet olan Türkiye Cumhuriyetini kurdu. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ nin kuruluşu Evanjelikler ve pagan örgütlere tarihleri boyunca indirilmiş en önemli ve en son darbeydi. Bu nedenle Evanjelik ve pagan örgütlerin yönetimindeki emperyalist ülkelerin hiçbiri Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş belgesi olan Lozan anlaşmasını kabul etmediler. ABD kongresi bunu açık olarak belgelerken, diğer emperyalist Avrupalı ülkeler, varlığını kağıt üzerinde kabul ettikleri Türkiye Cumhuriyeti Devletini, gerçekte kabul etmediklerini, bulundukları her ortamda artık rahatça dile getirebilmektedirler. 8- 1919- 1938 döneminde, yani Atatürk’ ün büyük önsezisi ve zekası sayesinde amaçlarına yönelik her teşebbüsleri başarısız olan Evanjelik ve pagan örgütler, onun doğal ya da onların sayesinde vefatı sonrasında 11 Kasım 1938 tarihinden bu yana, ülkemize her türlü fırsatı değerlendirerek girmeye başlamışlar ve 69 yıldır amaçlarına ulaşmak için adım adım ülkemizi ele geçirdiler. Şu anda tam da Büyük Önderin gençliğe hitabesinde söylediği noktaya gelmiş bulunuyoruz. 9- Ülkemiz bugün tüm bu saydığımız faktörlerin etkisi altında Evnjelik ve pagan örgütlerin son hedefine doğru giderek artan hızla ilerlerken bizler, yani Büyük Önder’ in kurduğu devleti emanet ettiği bizler ne yapıyoruz, ya da ne yapmamız gerekirken ne yapmıyoruz. İsterseniz birlikte düşünelim…. 1. Büyük Önderimiz 19 Mayıs 1919 da Samsun’ a çıktığı gün arkadaşları arasında sol ya da sağcı var mıydı ? Amasya’ da, Erzurum’ da, Sivas’ da, Ankara’ da tartışılan ve ülkenin geleceğini ilgilendiren onlarca konu arasında sağ ya da solculuk kavramları var mıydı ? Yoktu. Belki bir kaçınız o dönemde gündemde olan Sovyet devriminden ve devrimin komşu ülkelere yansımasından etkilenen az sayıda Türk vatandaşından bahsedebilir. Ancak bu konuda bizzat Atatürk’ ün kendisinin komünizm’ e karşı tavır aldığını, ve bu karşı tavrın nedenlerini de yine kendisinin açıklamasını yadsıyamayız. Yine Atatürk’ ün sayesinde bu gelişmelerin hiçbir zaman toplumsal boyuta taşınmadığını da söylemeliyiz. Ama biz ne yaptık. O’ nun ölümünden sonra komünizm’ in katı devletçiliğini aldık, önce Atatürk’ e mal ettik. Sonra Atatürk’ ü biraz sola çektik, Atatürk solcuydu dedik. Hatta daha da ileri gittik, Atatürk’ ü neredeyse Che ile, Lenin ile özdeşleştirdik. Niçin yaptık bunları acaba hiç düşündünüz mü ? Ya da bunları bize niçin yaptırdılar ? Bu yaklaşım Atatürk öldükten sonra ülkemize giren pagan örgütlerin ve Evanjeliklerin ilk numarasıydı. Emek, iş ve ücretten bahsederken, halkların özgürlüğünden bahsederken, ezilenlerin, sömürülenlerin kurtuluşundan bahsederken, esas amacın ülkemiz insanını kamplara ayırarak bölmek ve parçalamak olduğunu nasıl maskeleyeceklerdi ? Tabi ki yüce önderimizin ismini kullanarak. Yoksa Atatürk’ ün çocuklarını nasıl kandırabileceklerdi ki? 2. Atatürk isminin arkasında yapılan sol manevraların bir karşıtı da olmalıydı. Bir toplumu ikiye bölecekseniz iki ayrı parça oluşturmanız gerekli, öyle değil mi ? Evanjelik ve paganlar da öyle yaptılar. Üstelik avantajları da vardı, öyle ya 1919 dan bu yana daha 20 sene olmuştu ve o dönemlerde kendi hizmetlerinde olan bir kısım vatansız, milliyetsiz, dinsiz ve şerefsiz işbirlikçilerinin önemli bir kısmı halen hayatta idi. Hemen onlarla ilişkiye geçerek sola karşı bir sağ blok oluşturmaya başladılar. İlk zamanlarda sadece Osmanlılık ve hilafeti sahiplenen bu blok, sonraki yıllarda toplum üzerinde yeterli etki sağlayamayınca, yeni bir manevra ile Atatürk’ e sarıldı. Ancak Atatürk’ ün sosyal devlet ve halkçılık söylemlerini onlardan önce sol blok kapmıştı. Onlarda hemen Milliyetçilik ve Türk’çülük söylemlerini sahiplendiler. Yaşasın, artık bir de sağ blok oluşmuştu, hem de sapına kadar Milliyetçi ve Türkçü. Evanjelik ve paganlar mutluluktan uçuyorlardı. Bu sayede ülkemizin altını istedikleri gibi oydular, gündemi kendileri belirleyerek tüm örgütlenme ve içimize nüfuz etme çalışmalarını maskelediler. 3. Geldik üçüncü aşamaya. Hem sağ hem de sol Atatürk’ ten bir şeyler taşıyordu. Atatürk ise emperyalistlerin, evanjelik ve paganların en büyük düşmanıydı. Ülkemizin bölünmez bütünlüğünün teminatıydı. Türk milletini bir arada tutan görünmez zamktı. Sağ ve sol diye ne kadar uğraşsalar da Atatürk ortadan ikiye ayrılmadı. Dejenere edilerek Atatürk’ e karşı savaştırılacak diğer sermayeleri dindi. Baktılar ki Atatürk ortadan ikiye ayrılmadı, Evanjelik ve pagan örgütler, kendi Protestan ve din dışı yaklaşımlarını bize enjekte etmeye başladılar. Çünkü, Atatürk’ e karşı kullanacakları diğer sermayeleri dindi. Önceleri radikal dini akımları pompalayarak şişirdiler. Bu konuda en büyük yardımcıları da ne yazık ki Ata ocağı ordumuzun bağrından çıkan işbirlikçileri, 12 Eylül komutanları oldu. Kendi planladıkları 11 Eylül sonrasında, kendi palazlandırdıkları radikal dinci akımları gösterip korkutan ( Fadime- Müslüm olayını, Şevki Yılmaz’ ı, Sincan’ ı, Kayseri’ yi, Aczimendileri, mezar evleri hatırlayın ) Evanjelik ve paganlar,yine işbirlikçilerini kullanarak Türk ulusunu ılımlı İslam’ a razı etmeye soyundular. Bu arada Evanjelik ve paganların bir diğer kazancı, kendi öğretilerinde en büyük düşmanları olan yüce İslam dinini de dejenere ederek tahrip etmek oldu. Dinler arası dialog safsataları ile tüm dinleri birleştirip kendi öğretileri gereği olan “ tek dünya dini ” amaçlarına da yaklaşmış oldular böylece. 4. Artık bugünü yaşıyoruz, yukarda anlatılanlar dün de kaldı. Bu gün bir ülkemiz var. Bölünmenin eşiğinde. Örfü, töresi, geleneği, dini, ana dili tahrip edilmiş. Okullarında çocukların 6 yaşında yabancı dil öğrenmeye başladığı, konuşulan dilin üçte biri yabancı kelimeler olan, insanların Türk’lüğünden vazgeçmeye neredeyse hazır hale getirildiği, para ile namusun, bahşiş ile vatanın pazarlandığı, şehit kanları ile alınan topraklarımızın, kendi vatandaşlarımız tarafından karış karış güle oynaya satıldığı bir ülke. 5. Soğuk kuyu lastiği giymeyeceğiz diye, Avrupa Birliğinden daha çok tarla bahşiş ve bağış alacağız diye, ABD den daha çok kredi alıp daha rahat yaşayacağız diye ülkemizi kendi elimizle altın tepside sunduğumuz ılımlı İslamcı bir partimiz var. Bu güne değin hizmet ettiği Evangelist ve paganlardan alabileceğini almış, bunun karşılığında verebileceğini vermiş sadık bir işbirlikçi olmanın gönül rahatlığı ile artık sona yaklaştığını bilen bir başbakanımız ve çevresindeki işbirlikçi gurubu var. 6. Büyük Önderimizin ocağı, kına yakarak, davul zurna ile evlatlarımızı gönderdiğimiz, ancak Atatürk’ ten bu yana tüm toplumumuza uygun bir evrim geçiren, bu güne değin olması gereken noktalarda değil, çoğu kez yanlış noktalarda olan, şimdiye değin Atatürk’ten miras aldıkları Cumhuriyetimizi kollama ve koruma görevini yerine getiremeyen ( kimse kusura bakmasın, eğer yerine getirmiş olsalardı biz bugün bu halde olmazdık ), zaman zaman bizim değil Evanjelik ve paganların çocukları olan ve bugünkü hali ile ne yazık ki milletimize hiç de güven vermeyen bir ordumuz var. 7. Evanjelik ve paganların son numarası olan Soros’ un fonladığı sivil toplum örgütleri ile yine aynı kaynaktan doğan Bilderbergcilerin ve işbirlikçi medyanın teşviki sonucundaa meydanlara inen milyonlarca vatansever Türk vatandaşı ve şanlı Türk Bayrağının yapıştırıcı etkisi ile şimdilik yapışan sosyal demokratlarımız var. Öyle ki yıllardır içlerinde barındırdıkları Evanjelik ve pagan işbirlikçilerinden ayrılmayı beceremeyen, Atatürk’ ün söylemlerini ağzına almayı hiç denemeyen, geçmişlerinde taşıdıkları yüz karalarının özeleştirilerini hala yapamayan sosyal demokratlarımız. Sırf milletvekilliği rozeti uğruna Evanjelikler, paganlar ve işbirlikçi medyanın kucağında ılımlı İslam’ ı iktidara taşıyan, yine bu uğurda 2002 de yapılan her türlü anti demokratik uygulamaya çanak tutan sosyal demokratlarımız. 8. Yıllardır kullandıkları sahte değerlerin değer kaybetmesi ile ortada kalan, son kullanma tarihleri dolduğu için Evanjelik ve paganlar tarafından nadasa bırakılan, tek sermayeleri olan Menderes ve Özal isimleri ile artık kimseyi kandıramayan bir merkez sağımız var. 9. Bir de ümit bağladığımız MHP’ miz var. Belki duruşu ile, söylemleri ile bu gün Evanjelik ve paganların karşısında olduğu söylenebilecek, ve seçimlerde sahip çıkmamız gereken tek kurum. Ama onlar da bir çok eksiklik barındırıyorlar içlerinde. Söylemler iyi, söylemler güzel, ama tam değil. Eğer Evanjelik ve paganlara karşı bir savaş açıyorsan ve bu savaşta Türk milletini arkana almak istiyorsan, önce kendi geçmişinle yüzleşerek, geçmişte yapmış olduğun hatalara karşı özeleştiri yapman gerekli değil mi ? Atatürk’ ün de bir geçmişi vardı. O da geçmişte bulunduğu noktalarda zaman zaman emperyalizm’ e ve işbirlikçilerine hizmet etmişti. Ama O, bir zamanlar yaveri olduğu Vahdettin’ i vatan haini ilan edebilmiş, bir zamanlar komutanı olarak hizmet ettiği olduğu Osmanlı ordusunun üniformasını üzerinden çıkarıp atabilmiş, bir zamanlar birlikte olduğu İttihat ve Terakkicilerinin ülkeye girişlerini yasaklayabilmiş bir liderdi. Bunların hepsi birer öz eleştiri değil de neydi sizce. Geçmişte yaptığın hataların özeleştirisini yapmadan bu savaşa nasıl gireceksin. Bu savaş 4-5 milyon insan ile yapılacak bir savaş mı ? Atatürk Ulusal Kurtuluş Savaşını o zamanki nüfusumuz olan 6,5 milyon Türk vatandaşı ile yapmadı mı ? Eğer bu gün 71 Milyon Türk insanını arkana çağırıp bir savaşa gireceksen, 71 bir milyon Türk insanı senden bunu istemez mi ? Beklemez mi ? Ve bir memleket manzarası verelim isterseniz. Hani Büyük Önder Nutuk’ ta yapmıştı ya, işte öyle. Ankara’ da bir meclis. İçinde sevgili vekillerimiz. Hiç birinin amacının ülkemizi evangelistlerin ve pagan örgütlerin kıskacından kurtarmak olmadığı her hallerinden belli. Ellerinden gelse bir dönemlik vekillik saltanatı karşılığında ülkenin kalan bir parçasını da satarlar. Devlet bürokrasisi. Evangelist işbirlikçileri ve pagan örgüt üyeleri ile diyalogçu cemaat arasında bölüşülmüş. İki taraftan birisine katılmayan hiçbir Türk vatandaşının hiçbir işinin rast gitmesi mümkün değil. İşçimiz, memurumuz, yani şehir ve kasabalı vatandaşlarımız. Geçim derdinde, geçmişini unutmuş, geleceğinden ümitsiz. Tek derdi arada sırada dağıtılan bahşiş yada ulufelerden biraz pay kapabilmek. Çoluk çocuğunun boğazına bir lokma daha koyabilmek. Ha unutmuşum, lokmadan önce çocuğuna bir McDonalds Burger yedirebilmek, bir Barbi bebek alabilmek, bir Levi’s pantolon ya da Nike ayakkabı alabilmek. Esnafımız, ticaret erbabımız. İş yerlerine koydukları yabancı isim ve markalarla Evanjelik ve pagan örgütlere, onların işbirlikçilerine daha şirin görünme çabası içinde. Küresel sermaye adı altında hazırlanan “ isteyen her şeyini satabilir, hatta vatanını bile ” oyununu çok seven, her fırsatta bir şeylerini satarak günü değerlendiren ticaret erbabımız. Vergi kaçırarak, devleti biraz daha soyarak, kayıt dışında kalarak, işbirlikçi kadrolara biraz daha yakın olarak ayakta kalabilme derdindeler. Köylümüz, milletimizin efendisi olan köylümüz. Perişan halde. Umudu yağmur dualarında, beklentisi Dünya Bankasından gelecek bahşişlerde. Tarım ortadan kalkıyor. Onlarda bunun bilincinde. Örfünden, töresinden, ineğinden, koyunundan, tarlasından vazgeçmiş. Tüm varlığını üç otuz paraya almak isteyen evanjelik ve pagan işbirlikçilerine satmaya hazır. Ve satıyor da. Yahudi ve Yunan bankalarının aldığı toprakları kimler sattı, hiç düşündünüz mü ? Satan sattı, satamayan da inşallah bizimkini de alırlar diye dua ediyorlar. Ellerinde yeşil dilencilk belgeleri ile banka önlerinde okul harçlığı adı altında verilen sigara paralarını alma peşindeler. Aylık erzaklarınıda kaymakamlıklardan alabilirlerse deymeyin keyiflerine, onlardan iyisi yok. Ordumuz, kahraman ordumuz. Evanjelik ve pagan örgütlerin desteklediği sahte Atatürk’çülerin isteği doğrultusunda Türk kadınının geleneksel giyim biçimi olan baş örtüsünü hala orduevlerine sokmayarak Atatürk’ e sahip çıktığını sanan, ama baş örtülü kadınların doğurduğu Mehmetlere hiç de hayır demeyen kahraman ordumuz. 1938 den bu yana Evanjelik ve pagan örgütlerin program ve organizasyonlarının hep bir parçası olarak, yıllar boyu eğitim ve teknolojik işbirliği adı altında, bu örgütlenmelerle hep yakın olan ve işbirliğini hiç reddetmeyen, ordumuz. Şehit Mehmetler tek tek devrilirken öncelikli görevi ülkemiz sınırlarını korumak için hala bir yerlerden emir bekleyen ordumuz. Evet, arkadaşlar. Sevgili vatansever Türk vatandaşları. Sevgili ay yıldızlı bayrak aşıkları. Sevgili gerçek Atatürk dostları. Sevgili gerçek Türk milliyetçileri. Sevgili Türk Milleti. Tüm anlatılanları, 69 yıldır hep birlikte yaşadık. Geldik bu güne. Bildiğiniz gibi ben kısa bir süre önce MHP milletvekili aday adayı idim. Tek amacım 24 yılı aşkın süredir sürdürdüğüm kamu görevi ve mesleğimde, iki yılı aşkın süredir net ortamında insanımıza anlatmaya çalıştığım gerçekleri belki daha fazla insana, daha kolay verebilme çabası idi olmadı. Sağlık olsun. Ama en azından bu girişimimin faydaları da olmadı değil. Bu deneyim sayesinde, yaşadığım şehirde 25 ilçe ve çevresini gezdim. Her sınıf ve seviyeden onlarca insanımız ile eşit seviyede, tek tek konuştum, onları dinledim. Şehirlisi, köylüsü, işçisi, memuru ile yukarıdaki manzarayı da onları dinledikten sonra çıkardım. Ve işin en kötüsü de nedir, biliyor musunuz ? Yurdum insanının çok büyük bir kısmı, ( ki bunlara şehir insanları, sosyo – ekonomik ve kültürel olarak üst seviyelerde olan insanlar, öğrenciler, memurlar bu manzaraya dahiller ve 69 yıldır yaşadığımız senaryoya sadece birer seyirci olarak bakıyorlar. Oyunun tüm perdelerini seyretmişler, Ama birer seyirci olmaktan öte gitmemişler, hiçbir zaman. İnternette yayınlanan yazılar, kes kopyala yapıştır ve gönder mesajlar, forumlar, olan ya da olmayan guruplar, topluluklar, teşkilatlar, hiç biri sizleri ve bizleri kandırmasın. Şu anda öyle bir noktadayız ki, memleket elden gidiyor. Ülke federal bölünmenin eşiğine gelmiş, bölünme sonrası oluşacak yapının fiziki alt yapı yatırımları başlamış, yine bölünme sonrasının hukuki alt yapısı AB uyum yasaları başlığı altında hazırlanmış, Avrupa’ da bölünme sonrasını gösteren haritalar satışa çıkmış, güneydoğuda bağımsız Kürdistan kurulmuş Türk halkına öğretilmeye çalışılıyor. Daha fazla evladınız ölmesin istiyorsanız bağımsız Kürdistan’ ı tanıyıverin gitsin, ha bir de Kürdistan’ ın bazı toprakları sizde kalmış, onları da alıverelim de bu işi bitirelim denmesine bir adım kalmış. Bir ülke daha nasıl bölünebilir sanıyorsunuz. Yarın gerçekten çok geç olabilir. Ben yaşım itibarı ile şanslıyım, çünkü gurur duyduğum Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak ölebilme şansım var. Ancak yaşadığımız süreç sonunda çocuklarımın, hele hele torunlarımın bu şansı elde edebileceklerini sanmıyorum. Bu süreci durdurmak için ne yapılabilir. Söylemeliyim ki bu iş gerçekten büyük bir iş. Çok büyük sorumluluk isteyen bir iş. Öncelikle aşağıda yer alan Büyük Önderin Bursa Nutkunu yeniden okumamız gerekiyor, satır satır. Türk genci devrimlerin ve Cumhuriyetin, sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır. Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, "Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir" diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, " demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek " Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, "ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir." İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği ! Mustafa Kemal Atatürk, 5 Şubat 1933, BURSA……………………………………………. Sonra bir karar vermemiz gerekiyor, kendi kendimize. Öncelikle kendimizi kandırmadan. Ben tek dünya ülkesinde, hamburger yiyerek dünya vatandaşı olmak istiyorum derseniz, Türklük, milliyet, vatan, din benim için önemli değil. Ben yaşadığıma bakarım derseniz size söyleyecek bir lafım olamaz. Ancak ben tek bayrak altında, kendi kaynaklarımızı sadece kendimiz kullanarak, emperyalizmin, evanjelik ve pagan örgütlerin prangalarından kurtulmuş bir halde, bağımsız ve üniter bir ülkede özürce yaşamak, çocuklarımı, torunlarımı örfümle, töremle, dinimle bir Türk çocuğu olarak yetiştirmek istiyorum derseniz işimizin çok zor olduğunu söyleyebilirim. Öncelikle örgütlenmemiz gerekiyor. Bunu hemen yeni bir sivil toplum örgütü olarak yorumlamayın. Onlardan çok var ülkemizde. Hem de Soros’ tan beslenerek yapıyorlar görevlerini. Zaten eğer gerçek bir sivil toplum örgütü kurmak isterseniz önünüze bir çok engeller çıkıveriyor. Bir deneyin isterseniz, biz bu vatanı kurtarmak ve korumak için bir sivil toplum örgütü kuracağız diyerek çıkın ortaya, bakın neler oluyor. Atatürk’ ün Bursa Nutkunda söylediği gibi bu devletin polisi, jandarması, adalet örgütü çıkıveriyor karşınıza. Öyle ise ne yapmamız gerek. Atatürk bize çevrenize telgraflar yağdırmayın demiş, her halde günümüzde yaşasaydı, bu sözünü internette mesaj ve iletiler yağdırmayın diye düzeltirdi kendisi. O zaman ne yapmamız gerekli, toplumumuzu örgütlememiz için. Öncelikle bahçeye giren hırsızın rahatsız edilmemek için evin köpeğinin önüne attığı et misali, oyalanmamız için, gerçekleri görmememiz için önümüze atılan gerçek dışı söylemlere rağbet etmemeliyiz. Açıkçası, sağcılık, solculuk, çeşitli İST ve İZM takıları alan felsefi söylemlere rağbet etmemeliyiz. Geçmişte bulunduğumuz tüm politik safları terk etmeliyiz. Geçmişte kurtarıcı diye peşinden gittiğimiz yaşayan, yaşamayan tüm sahte liderleri terk etmeliyiz. Evanjelik ve pagan kökenli tüm ulusal ve uluslarası kurum ve kuruluşlara karşı çıkmalı, tavır koymalıyız. Tek vatan, tek ülke, tek millet, tek bayrak ve Atatürk olmalı bütün hedefimiz. Bunun dışındaki hiçbir söyleme ilgi duymamalıyız. Kuracağımız örgütlenme modelinin tek hedefi sivil kadrolaşma olması gereklidir. Tüm vatanseverler tek tek birbirimizi tanımalıyız, tanıtmalıyız. Vatansever Türk vatandaşları olarak, korkak tavuklar gibi takma adlarla, sembollerle, sloganların arkasına sığınarak değil, kendi adımızla, yüzümüzle, yüreğimizle, ailemizle, işimizle, çoluk çocuğumuzla tanımalıyız birbirimizi. Korkmadan, çekinmeden, cesurca, Atatürk’ e layık olduğumuzu ispatlarcasına; pagan örgüt mensupları, cemaatçiler, diyalogcular nasıl tanıyorlarsa bir birlerini, bizlerde tanımalıyız artık. Sivil toplumda kendi kadrolarımızı oluşturmalıyız. Toplum içerisindeki tüm toplumsal ilişkilerimizi kendi kadrolarımız arasında kurmalıyız. Bu örgütlenme en küçük toplum birimlerinden başlamalı. Ev, apartman, sokak, cadde, mahalle, köy, ilçe, şehir ve ülke olarak örgütlenmeli, bir birimize güvenecek kaç kişi isek bilmeli, tanımalıyız. Bu örgütlenme hedefine yönelik olarak, öncelikle kendimi tanıtmak istiyorum sizlere. Op. Dr. Ali ÇALIKUŞU, Cep Tel : 505.757 33 68, KONYA. alicalikusu@gmail.com Bu örgütlenme hedefine yönelik olarak, tek hedefi tek vatan, tek ülke, tek millet, tek bayrak ve Atatürk olan tüm vatanseverleri önümüzdeki örgütlenmeye temel teşkil etmek üzere tanışmaya davet ediyorum. Cep telefonu ya da @ posta yolu ile bana ulaşabilirsiniz. Hedefimiz yeni bir sivil toplum örgütü kurmak değil, yeni bir sivil toplum kadrolaşma modeli oluşturmaktır. Ben bu yazıyı şimdiye değin ulaşabildiğim tüm vatanseverlere gönderiyorum. Sizlerden isteğim ya da ricam il, ilçe, kasaba, köy ayrımı gözetmeksizin kendi tanıdığınız tüm vatanseverlere de bu yazıyı göndererek, ulaşabileceğimiz en fazla sayıda vatansevere ulaşabilmek. Sevgi, selam ve saygılarımla…. Ali ÇALIKUŞU, 11.06.2007, KONYA ________________________________________________ BU BİR ÇAĞRI MESAJIDIR. LÜTFEN SATIR, SATIR VE YAVAŞ, YAVAŞ OKUYUNUZ. VE LÜTFEN BU ÇAĞRIYA CEVAP VERİNİZ …. Op.Dr.ALİ ÇALIKUŞU , alicalikusu@gmail.com, 0. 505. 757 33 68, KONYA Çağımız bilgi çağı, iletişim çağı… Artık hiçbir şey gizli, ya da üstü örtülü kalmıyor. İnternet ve bilgi aktarımı sayesinde her kes her şey hakkında kolayca bilgi sahibi olabiliyor, insanlarımız her şeyden haberdar. Her gün internet sitelerinde onlarca haber ya da araştırma ürünleri izliyoruz. Bir kısmı asparagas bile olsa her gün onlarca konu hakkında bilgi sahibi olabiliyoruz. Vatansever Türk vatandaşları olarak, ülkemiz ve ülkemizin geleceği hakkında her gün yüzlerce net ürünü oluşturuyor, izliyor, naklediyoruz. Ve bu şekilde vatanımız için, ülkemiz için, bayrağımız için, milletimiz için faydalı bir şeyler yaptık diyoruz. Diyoruz da , acaba doğru mu söylüyoruz. Yoksa kendi söylediklerimize sadece kendimiz mi inanıyor, kendi kendimizi mi kandırıyoruz. Şöyle bir bakalım; 1- Son yüz yıldır, ABD ve diğer emperyalist Avrupa ülkeleri ile bu ülkelerin kontrolündeki NATO, BM ve AB gibi askeri ve sivil karar örgütleri Evanjelik gizli Yahudiler ( Amerikalılar ) ve onların kıyamete kadar işbirlikçileri olan pagan tabanlı gizli örgütler ( Masonlar ve onların alt gurupları ) tarafından yönetiliyorlar. Bu yapıların tamamının son hedefi, Kudüs merkezli yeni dünya düzeni ya da krallığını kurmaktır. Bu nedenle Evanjelik ve pagan tabanlı örgütler sürekli bir işbirliği içinde çalışmaktadırlar. Çünkü inandıkları öğretiler onlara kıyamete değin işbirliği içinde olmalarını söylemektedir. 2- Amaçlarına ulaşmak için ilk yapmaları gereken şey, kuracakları düzen önündeki en büyük engel olarak gördükleri, bölgede yer alan ulus devletleri ortadan kaldırmaktır. Ulus devletleri ortadan kaldırabilmenin tek yolu, bu ülkelerdeki milliyetçi toplumları çözerek, dejenere edilerek bölünmüş ve savunmasız bırakılmış din ya da etnik tabanlı küçük devletçikler oluşturmaktır. 3- Bu amaca yönelik çalışan Evanjelik ve pagan örgütlerin en büyük avantajı, kendi öğretileri uyarınca, kendi kıyametlerine değin yaptıkları her işi gizli yapmalarıdır. Kendi öğretilerinin gereği olan gizlilik, onlar için büyük avantaj olup, içine girdikleri her toplum ya da topluluk içerisinde kaybolma, ve serbestçe hareket edebilme özgürlüğü sağlamaktadır. 4- Ezici üstünlüklerine karşın Çanakkale ve Kurtuluş Savaşında Türk Milletinden gereken askeri dersleri alan Evanjelik ve pagan örgütler, hedeflerine savaş dışı yöntemlerle ulaşmak için bölge ülkelerinde sadık işbirlikçileri edinmişlerdir. Bunlara hizmet eden işbirlikçilerin en önemlileri dinler arası dialog maskesi altında, tamamen Evanjelik ve pagan öğretilere hizmet eden hizmet eden dejenere edilmiş dini örgütlerdir. Bunların başında Moon tarikatı ve Fetullah Gülen cemaati gelmektedir. 5- Diğer iş birlikçileri yıllar içerisinde kendi örgütleri içerisinde beyinlerini yıkayarak eğiterek toplum içine soktukları vatansız, milliyetsiz, dinsiz; para babalarıdır, işbirlikçi medyadır, sivil toplum örgütleridir. 1983 den bu yana CIA’ nın yerini alan NED, ABD nin ulusal demokrasileri koruma projesini hayata geçirmek adına hedef ülkelerdeki binlerce sivil toplum örgütü, medya kuruluşu ve üniversitelere milyonlarca dolar kaynak aktarmaktadır. 6- Bir diğer işbirlikçileri yine kendi örgütleri içerisinde eğittikleri, ya da dünyevi menfaatler karşılığında satın aldıkları sivil tolum liderleri, politikacı, bürokrat, rütbeli ve rütbesiz devlet adamlarıdır. Ülkemizdeki medya, bürokrat kadroları, siyasi parti örgüt ve liderleri, yüksek rütbeli subaylar, sivil toplum ve finansal kurum liderleri, üniversiteler, belediye başkanları arasında bunlardan bulmak giderek artan sayıları nedeni ile hiç de zor değildir. 7- 1919 da Ulu Önderimiz bu döngüyü kırarak Türk milletinin milliyetçi, vatansever ve kahraman özelliklerini ön plana çıkararak Ulusal Kurtuluş Savaşımız sonrasında bir ulus devlet olan Türkiye Cumhuriyetini kurdu. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ nin kuruluşu Evanjelikler ve pagan örgütlere tarihleri boyunca indirilmiş en önemli ve en son darbeydi. Bu nedenle Evanjelik ve pagan örgütlerin yönetimindeki emperyalist ülkelerin hiçbiri Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş belgesi olan Lozan anlaşmasını kabul etmediler. ABD kongresi bunu açık olarak belgelerken, diğer emperyalist Avrupalı ülkeler, varlığını kağıt üzerinde kabul ettikleri Türkiye Cumhuriyeti Devletini, gerçekte kabul etmediklerini, bulundukları her ortamda artık rahatça dile getirebilmektedirler. 8- 1919- 1938 döneminde, yani Atatürk’ ün büyük önsezisi ve zekası sayesinde amaçlarına yönelik her teşebbüsleri başarısız olan Evanjelik ve pagan örgütler, onun doğal ya da onların sayesinde vefatı sonrasında 11 Kasım 1938 tarihinden bu yana, ülkemize her türlü fırsatı değerlendirerek girmeye başlamışlar ve 69 yıldır amaçlarına ulaşmak için adım adım ülkemizi ele geçirdiler. Şu anda tam da Büyük Önderin gençliğe hitabesinde söylediği noktaya gelmiş bulunuyoruz. 9- Ülkemiz bugün tüm bu saydığımız faktörlerin etkisi altında Evnjelik ve pagan örgütlerin son hedefine doğru giderek artan hızla ilerlerken bizler, yani Büyük Önder’ in kurduğu devleti emanet ettiği bizler ne yapıyoruz, ya da ne yapmamız gerekirken ne yapmıyoruz. İsterseniz birlikte düşünelim…. 1. Büyük Önderimiz 19 Mayıs 1919 da Samsun’ a çıktığı gün arkadaşları arasında sol ya da sağcı var mıydı ? Amasya’ da, Erzurum’ da, Sivas’ da, Ankara’ da tartışılan ve ülkenin geleceğini ilgilendiren onlarca konu arasında sağ ya da solculuk kavramları var mıydı ? Yoktu. Belki bir kaçınız o dönemde gündemde olan Sovyet devriminden ve devrimin komşu ülkelere yansımasından etkilenen az sayıda Türk vatandaşından bahsedebilir. Ancak bu konuda bizzat Atatürk’ ün kendisinin komünizm’ e karşı tavır aldığını, ve bu karşı tavrın nedenlerini de yine kendisinin açıklamasını yadsıyamayız. Yine Atatürk’ ün sayesinde bu gelişmelerin hiçbir zaman toplumsal boyuta taşınmadığını da söylemeliyiz. Ama biz ne yaptık. O’ nun ölümünden sonra komünizm’ in katı devletçiliğini aldık, önce Atatürk’ e mal ettik. Sonra Atatürk’ ü biraz sola çektik, Atatürk solcuydu dedik. Hatta daha da ileri gittik, Atatürk’ ü neredeyse Che ile, Lenin ile özdeşleştirdik. Niçin yaptık bunları acaba hiç düşündünüz mü ? Ya da bunları bize niçin yaptırdılar ? Bu yaklaşım Atatürk öldükten sonra ülkemize giren pagan örgütlerin ve Evanjeliklerin ilk numarasıydı. Emek, iş ve ücretten bahsederken, halkların özgürlüğünden bahsederken, ezilenlerin, sömürülenlerin kurtuluşundan bahsederken, esas amacın ülkemiz insanını kamplara ayırarak bölmek ve parçalamak olduğunu nasıl maskeleyeceklerdi ? Tabi ki yüce önderimizin ismini kullanarak. Yoksa Atatürk’ ün çocuklarını nasıl kandırabileceklerdi ki? 2. Atatürk isminin arkasında yapılan sol manevraların bir karşıtı da olmalıydı. Bir toplumu ikiye bölecekseniz iki ayrı parça oluşturmanız gerekli, öyle değil mi ? Evanjelik ve paganlar da öyle yaptılar. Üstelik avantajları da vardı, öyle ya 1919 dan bu yana daha 20 sene olmuştu ve o dönemlerde kendi hizmetlerinde olan bir kısım vatansız, milliyetsiz, dinsiz ve şerefsiz işbirlikçilerinin önemli bir kısmı halen hayatta idi. Hemen onlarla ilişkiye geçerek sola karşı bir sağ blok oluşturmaya başladılar. İlk zamanlarda sadece Osmanlılık ve hilafeti sahiplenen bu blok, sonraki yıllarda toplum üzerinde yeterli etki sağlayamayınca, yeni bir manevra ile Atatürk’ e sarıldı. Ancak Atatürk’ ün sosyal devlet ve halkçılık söylemlerini onlardan önce sol blok kapmıştı. Onlarda hemen Milliyetçilik ve Türk’çülük söylemlerini sahiplendiler. Yaşasın, artık bir de sağ blok oluşmuştu, hem de sapına kadar Milliyetçi ve Türkçü. Evanjelik ve paganlar mutluluktan uçuyorlardı. Bu sayede ülkemizin altını istedikleri gibi oydular, gündemi kendileri belirleyerek tüm örgütlenme ve içimize nüfuz etme çalışmalarını maskelediler. 3. Geldik üçüncü aşamaya. Hem sağ hem de sol Atatürk’ ten bir şeyler taşıyordu. Atatürk ise emperyalistlerin, evanjelik ve paganların en büyük düşmanıydı. Ülkemizin bölünmez bütünlüğünün teminatıydı. Türk milletini bir arada tutan görünmez zamktı. Sağ ve sol diye ne kadar uğraşsalar da Atatürk ortadan ikiye ayrılmadı. Dejenere edilerek Atatürk’ e karşı savaştırılacak diğer sermayeleri dindi. Baktılar ki Atatürk ortadan ikiye ayrılmadı, Evanjelik ve pagan örgütler, kendi Protestan ve din dışı yaklaşımlarını bize enjekte etmeye başladılar. Çünkü, Atatürk’ e karşı kullanacakları diğer sermayeleri dindi. Önceleri radikal dini akımları pompalayarak şişirdiler. Bu konuda en büyük yardımcıları da ne yazık ki Ata ocağı ordumuzun bağrından çıkan işbirlikçileri, 12 Eylül komutanları oldu. Kendi planladıkları 11 Eylül sonrasında, kendi palazlandırdıkları radikal dinci akımları gösterip korkutan ( Fadime- Müslüm olayını, Şevki Yılmaz’ ı, Sincan’ ı, Kayseri’ yi, Aczimendileri, mezar evleri hatırlayın ) Evanjelik ve paganlar,yine işbirlikçilerini kullanarak Türk ulusunu ılımlı İslam’ a razı etmeye soyundular. Bu arada Evanjelik ve paganların bir diğer kazancı, kendi öğretilerinde en büyük düşmanları olan yüce İslam dinini de dejenere ederek tahrip etmek oldu. Dinler arası dialog safsataları ile tüm dinleri birleştirip kendi öğretileri gereği olan “ tek dünya dini ” amaçlarına da yaklaşmış oldular böylece. 4. Artık bugünü yaşıyoruz, yukarda anlatılanlar dün de kaldı. Bu gün bir ülkemiz var. Bölünmenin eşiğinde. Örfü, töresi, geleneği, dini, ana dili tahrip edilmiş. Okullarında çocukların 6 yaşında yabancı dil öğrenmeye başladığı, konuşulan dilin üçte biri yabancı kelimeler olan, insanların Türk’lüğünden vazgeçmeye neredeyse hazır hale getirildiği, para ile namusun, bahşiş ile vatanın pazarlandığı, şehit kanları ile alınan topraklarımızın, kendi vatandaşlarımız tarafından karış karış güle oynaya satıldığı bir ülke. 5. Soğuk kuyu lastiği giymeyeceğiz diye, Avrupa Birliğinden daha çok tarla bahşiş ve bağış alacağız diye, ABD den daha çok kredi alıp daha rahat yaşayacağız diye ülkemizi kendi elimizle altın tepside sunduğumuz ılımlı İslamcı bir partimiz var. Bu güne değin hizmet ettiği Evangelist ve paganlardan alabileceğini almış, bunun karşılığında verebileceğini vermiş sadık bir işbirlikçi olmanın gönül rahatlığı ile artık sona yaklaştığını bilen bir başbakanımız ve çevresindeki işbirlikçi gurubu var. 6. Büyük Önderimizin ocağı, kına yakarak, davul zurna ile evlatlarımızı gönderdiğimiz, ancak Atatürk’ ten bu yana tüm toplumumuza uygun bir evrim geçiren, bu güne değin olması gereken noktalarda değil, çoğu kez yanlış noktalarda olan, şimdiye değin Atatürk’ten miras aldıkları Cumhuriyetimizi kollama ve koruma görevini yerine getiremeyen ( kimse kusura bakmasın, eğer yerine getirmiş olsalardı biz bugün bu halde olmazdık ), zaman zaman bizim değil Evanjelik ve paganların çocukları olan ve bugünkü hali ile ne yazık ki milletimize hiç de güven vermeyen bir ordumuz var. 7. Evanjelik ve paganların son numarası olan Soros’ un fonladığı sivil toplum örgütleri ile yine aynı kaynaktan doğan Bilderbergcilerin ve işbirlikçi medyanın teşviki sonucundaa meydanlara inen milyonlarca vatansever Türk vatandaşı ve şanlı Türk Bayrağının yapıştırıcı etkisi ile şimdilik yapışan sosyal demokratlarımız var. Öyle ki yıllardır içlerinde barındırdıkları Evanjelik ve pagan işbirlikçilerinden ayrılmayı beceremeyen, Atatürk’ ün söylemlerini ağzına almayı hiç denemeyen, geçmişlerinde taşıdıkları yüz karalarının özeleştirilerini hala yapamayan sosyal demokratlarımız. Sırf milletvekilliği rozeti uğruna Evanjelikler, paganlar ve işbirlikçi medyanın kucağında ılımlı İslam’ ı iktidara taşıyan, yine bu uğurda 2002 de yapılan her türlü anti demokratik uygulamaya çanak tutan sosyal demokratlarımız. 8. Yıllardır kullandıkları sahte değerlerin değer kaybetmesi ile ortada kalan, son kullanma tarihleri dolduğu için Evanjelik ve paganlar tarafından nadasa bırakılan, tek sermayeleri olan Menderes ve Özal isimleri ile artık kimseyi kandıramayan bir merkez sağımız var. 9. Bir de ümit bağladığımız MHP’ miz var. Belki duruşu ile, söylemleri ile bu gün Evanjelik ve paganların karşısında olduğu söylenebilecek, ve seçimlerde sahip çıkmamız gereken tek kurum. Ama onlar da bir çok eksiklik barındırıyorlar içlerinde. Söylemler iyi, söylemler güzel, ama tam değil. Eğer Evanjelik ve paganlara karşı bir savaş açıyorsan ve bu savaşta Türk milletini arkana almak istiyorsan, önce kendi geçmişinle yüzleşerek, geçmişte yapmış olduğun hatalara karşı özeleştiri yapman gerekli değil mi ? Atatürk’ ün de bir geçmişi vardı. O da geçmişte bulunduğu noktalarda zaman zaman emperyalizm’ e ve işbirlikçilerine hizmet etmişti. Ama O, bir zamanlar yaveri olduğu Vahdettin’ i vatan haini ilan edebilmiş, bir zamanlar komutanı olarak hizmet ettiği olduğu Osmanlı ordusunun üniformasını üzerinden çıkarıp atabilmiş, bir zamanlar birlikte olduğu İttihat ve Terakkicilerinin ülkeye girişlerini yasaklayabilmiş bir liderdi. Bunların hepsi birer öz eleştiri değil de neydi sizce. Geçmişte yaptığın hataların özeleştirisini yapmadan bu savaşa nasıl gireceksin. Bu savaş 4-5 milyon insan ile yapılacak bir savaş mı ? Atatürk Ulusal Kurtuluş Savaşını o zamanki nüfusumuz olan 6,5 milyon Türk vatandaşı ile yapmadı mı ? Eğer bu gün 71 Milyon Türk insanını arkana çağırıp bir savaşa gireceksen, 71 bir milyon Türk insanı senden bunu istemez mi ? Beklemez mi ? Ve bir memleket manzarası verelim isterseniz. Hani Büyük Önder Nutuk’ ta yapmıştı ya, işte öyle. Ankara’ da bir meclis. İçinde sevgili vekillerimiz. Hiç birinin amacının ülkemizi evangelistlerin ve pagan örgütlerin kıskacından kurtarmak olmadığı her hallerinden belli. Ellerinden gelse bir dönemlik vekillik saltanatı karşılığında ülkenin kalan bir parçasını da satarlar. Devlet bürokrasisi. Evangelist işbirlikçileri ve pagan örgüt üyeleri ile diyalogçu cemaat arasında bölüşülmüş. İki taraftan birisine katılmayan hiçbir Türk vatandaşının hiçbir işinin rast gitmesi mümkün değil. İşçimiz, memurumuz, yani şehir ve kasabalı vatandaşlarımız. Geçim derdinde, geçmişini unutmuş, geleceğinden ümitsiz. Tek derdi arada sırada dağıtılan bahşiş yada ulufelerden biraz pay kapabilmek. Çoluk çocuğunun boğazına bir lokma daha koyabilmek. Ha unutmuşum, lokmadan önce çocuğuna bir McDonalds Burger yedirebilmek, bir Barbi bebek alabilmek, bir Levi’s pantolon ya da Nike ayakkabı alabilmek. Esnafımız, ticaret erbabımız. İş yerlerine koydukları yabancı isim ve markalarla Evanjelik ve pagan örgütlere, onların işbirlikçilerine daha şirin görünme çabası içinde. Küresel sermaye adı altında hazırlanan “ isteyen her şeyini satabilir, hatta vatanını bile ” oyununu çok seven, her fırsatta bir şeylerini satarak günü değerlendiren ticaret erbabımız. Vergi kaçırarak, devleti biraz daha soyarak, kayıt dışında kalarak, işbirlikçi kadrolara biraz daha yakın olarak ayakta kalabilme derdindeler. Köylümüz, milletimizin efendisi olan köylümüz. Perişan halde. Umudu yağmur dualarında, beklentisi Dünya Bankasından gelecek bahşişlerde. Tarım ortadan kalkıyor. Onlarda bunun bilincinde. Örfünden, töresinden, ineğinden, koyunundan, tarlasından vazgeçmiş. Tüm varlığını üç otuz paraya almak isteyen evanjelik ve pagan işbirlikçilerine satmaya hazır. Ve satıyor da. Yahudi ve Yunan bankalarının aldığı toprakları kimler sattı, hiç düşündünüz mü ? Satan sattı, satamayan da inşallah bizimkini de alırlar diye dua ediyorlar. Ellerinde yeşil dilencilk belgeleri ile banka önlerinde okul harçlığı adı altında verilen sigara paralarını alma peşindeler. Aylık erzaklarınıda kaymakamlıklardan alabilirlerse deymeyin keyiflerine, onlardan iyisi yok. Ordumuz, kahraman ordumuz. Evanjelik ve pagan örgütlerin desteklediği sahte Atatürk’çülerin isteği doğrultusunda Türk kadınının geleneksel giyim biçimi olan baş örtüsünü hala orduevlerine sokmayarak Atatürk’ e sahip çıktığını sanan, ama baş örtülü kadınların doğurduğu Mehmetlere hiç de hayır demeyen kahraman ordumuz. 1938 den bu yana Evanjelik ve pagan örgütlerin program ve organizasyonlarının hep bir parçası olarak, yıllar boyu eğitim ve teknolojik işbirliği adı altında, bu örgütlenmelerle hep yakın olan ve işbirliğini hiç reddetmeyen, ordumuz. Şehit Mehmetler tek tek devrilirken öncelikli görevi ülkemiz sınırlarını korumak için hala bir yerlerden emir bekleyen ordumuz. Evet, arkadaşlar. Sevgili vatansever Türk vatandaşları. Sevgili ay yıldızlı bayrak aşıkları. Sevgili gerçek Atatürk dostları. Sevgili gerçek Türk milliyetçileri. Sevgili Türk Milleti. Tüm anlatılanları, 69 yıldır hep birlikte yaşadık. Geldik bu güne. Bildiğiniz gibi ben kısa bir süre önce MHP milletvekili aday adayı idim. Tek amacım 24 yılı aşkın süredir sürdürdüğüm kamu görevi ve mesleğimde, iki yılı aşkın süredir net ortamında insanımıza anlatmaya çalıştığım gerçekleri belki daha fazla insana, daha kolay verebilme çabası idi olmadı. Sağlık olsun. Ama en azından bu girişimimin faydaları da olmadı değil. Bu deneyim sayesinde, yaşadığım şehirde 25 ilçe ve çevresini gezdim. Her sınıf ve seviyeden onlarca insanımız ile eşit seviyede, tek tek konuştum, onları dinledim. Şehirlisi, köylüsü, işçisi, memuru ile yukarıdaki manzarayı da onları dinledikten sonra çıkardım. Ve işin en kötüsü de nedir, biliyor musunuz ? Yurdum insanının çok büyük bir kısmı, ( ki bunlara şehir insanları, sosyo – ekonomik ve kültürel olarak üst seviyelerde olan insanlar, öğrenciler, memurlar bu manzaraya dahiller ve 69 yıldır yaşadığımız senaryoya sadece birer seyirci olarak bakıyorlar. Oyunun tüm perdelerini seyretmişler, Ama birer seyirci olmaktan öte gitmemişler, hiçbir zaman. İnternette yayınlanan yazılar, kes kopyala yapıştır ve gönder mesajlar, forumlar, olan ya da olmayan guruplar, topluluklar, teşkilatlar, hiç biri sizleri ve bizleri kandırmasın. Şu anda öyle bir noktadayız ki, memleket elden gidiyor. Ülke federal bölünmenin eşiğine gelmiş, bölünme sonrası oluşacak yapının fiziki alt yapı yatırımları başlamış, yine bölünme sonrasının hukuki alt yapısı AB uyum yasaları başlığı altında hazırlanmış, Avrupa’ da bölünme sonrasını gösteren haritalar satışa çıkmış, güneydoğuda bağımsız Kürdistan kurulmuş Türk halkına öğretilmeye çalışılıyor. Daha fazla evladınız ölmesin istiyorsanız bağımsız Kürdistan’ ı tanıyıverin gitsin, ha bir de Kürdistan’ ın bazı toprakları sizde kalmış, onları da alıverelim de bu işi bitirelim denmesine bir adım kalmış. Bir ülke daha nasıl bölünebilir sanıyorsunuz. Yarın gerçekten çok geç olabilir. Ben yaşım itibarı ile şanslıyım, çünkü gurur duyduğum Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak ölebilme şansım var. Ancak yaşadığımız süreç sonunda çocuklarımın, hele hele torunlarımın bu şansı elde edebileceklerini sanmıyorum. Bu süreci durdurmak için ne yapılabilir. Söylemeliyim ki bu iş gerçekten büyük bir iş. Çok büyük sorumluluk isteyen bir iş. Öncelikle aşağıda yer alan Büyük Önderin Bursa Nutkunu yeniden okumamız gerekiyor, satır satır. Türk genci devrimlerin ve Cumhuriyetin, sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır. Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, "Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir" diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, " demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek " Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, "ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir." İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği ! Mustafa Kemal Atatürk, 5 Şubat 1933, BURSA……………………………………………. Sonra bir karar vermemiz gerekiyor, kendi kendimize. Öncelikle kendimizi kandırmadan. Ben tek dünya ülkesinde, hamburger yiyerek dünya vatandaşı olmak istiyorum derseniz, Türklük, milliyet, vatan, din benim için önemli değil. Ben yaşadığıma bakarım derseniz size söyleyecek bir lafım olamaz. Ancak ben tek bayrak altında, kendi kaynaklarımızı sadece kendimiz kullanarak, emperyalizmin, evanjelik ve pagan örgütlerin prangalarından kurtulmuş bir halde, bağımsız ve üniter bir ülkede özürce yaşamak, çocuklarımı, torunlarımı örfümle, töremle, dinimle bir Türk çocuğu olarak yetiştirmek istiyorum derseniz işimizin çok zor olduğunu söyleyebilirim. Öncelikle örgütlenmemiz gerekiyor. Bunu hemen yeni bir sivil toplum örgütü olarak yorumlamayın. Onlardan çok var ülkemizde. Hem de Soros’ tan beslenerek yapıyorlar görevlerini. Zaten eğer gerçek bir sivil toplum örgütü kurmak isterseniz önünüze bir çok engeller çıkıveriyor. Bir deneyin isterseniz, biz bu vatanı kurtarmak ve korumak için bir sivil toplum örgütü kuracağız diyerek çıkın ortaya, bakın neler oluyor. Atatürk’ ün Bursa Nutkunda söylediği gibi bu devletin polisi, jandarması, adalet örgütü çıkıveriyor karşınıza. Öyle ise ne yapmamız gerek. Atatürk bize çevrenize telgraflar yağdırmayın demiş, her halde günümüzde yaşasaydı, bu sözünü internette mesaj ve iletiler yağdırmayın diye düzeltirdi kendisi. O zaman ne yapmamız gerekli, toplumumuzu örgütlememiz için. Öncelikle bahçeye giren hırsızın rahatsız edilmemek için evin köpeğinin önüne attığı et misali, oyalanmamız için, gerçekleri görmememiz için önümüze atılan gerçek dışı söylemlere rağbet etmemeliyiz. Açıkçası, sağcılık, solculuk, çeşitli İST ve İZM takıları alan felsefi söylemlere rağbet etmemeliyiz. Geçmişte bulunduğumuz tüm politik safları terk etmeliyiz. Geçmişte kurtarıcı diye peşinden gittiğimiz yaşayan, yaşamayan tüm sahte liderleri terk etmeliyiz. Evanjelik ve pagan kökenli tüm ulusal ve uluslarası kurum ve kuruluşlara karşı çıkmalı, tavır koymalıyız. Tek vatan, tek ülke, tek millet, tek bayrak ve Atatürk olmalı bütün hedefimiz. Bunun dışındaki hiçbir söyleme ilgi duymamalıyız. Kuracağımız örgütlenme modelinin tek hedefi sivil kadrolaşma olması gereklidir. Tüm vatanseverler tek tek birbirimizi tanımalıyız, tanıtmalıyız. Vatansever Türk vatandaşları olarak, korkak tavuklar gibi takma adlarla, sembollerle, sloganların arkasına sığınarak değil, kendi adımızla, yüzümüzle, yüreğimizle, ailemizle, işimizle, çoluk çocuğumuzla tanımalıyız birbirimizi. Korkmadan, çekinmeden, cesurca, Atatürk’ e layık olduğumuzu ispatlarcasına; pagan örgüt mensupları, cemaatçiler, diyalogcular nasıl tanıyorlarsa bir birlerini, bizlerde tanımalıyız artık. Sivil toplumda kendi kadrolarımızı oluşturmalıyız. Toplum içerisindeki tüm toplumsal ilişkilerimizi kendi kadrolarımız arasında kurmalıyız. Bu örgütlenme en küçük toplum birimlerinden başlamalı. Ev, apartman, sokak, cadde, mahalle, köy, ilçe, şehir ve ülke olarak örgütlenmeli, bir birimize güvenecek kaç kişi isek bilmeli, tanımalıyız. Bu örgütlenme hedefine yönelik olarak, öncelikle kendimi tanıtmak istiyorum sizlere. Op. Dr. Ali ÇALIKUŞU, Cep Tel : 505.757 33 68, KONYA. alicalikusu@gmail.com Bu örgütlenme hedefine yönelik olarak, tek hedefi tek vatan, tek ülke, tek millet, tek bayrak ve Atatürk olan tüm vatanseverleri önümüzdeki örgütlenmeye temel teşkil etmek üzere tanışmaya davet ediyorum. Cep telefonu ya da @ posta yolu ile bana ulaşabilirsiniz. Hedefimiz yeni bir sivil toplum örgütü kurmak değil, yeni bir sivil toplum kadrolaşma modeli oluşturmaktır. Ben bu yazıyı şimdiye değin ulaşabildiğim tüm vatanseverlere gönderiyorum. Sizlerden isteğim ya da ricam il, ilçe, kasaba, köy ayrımı gözetmeksizin kendi tanıdığınız tüm vatanseverlere de bu yazıyı göndererek, ulaşabileceğimiz en fazla sayıda vatansevere ulaşabilmek. Sevgi, selam ve saygılarımla…. Ali ÇALIKUŞU, 11.06.2007, KONYA ________________________________________________ BU BİR ÇAĞRI MESAJIDIR. LÜTFEN SATIR, SATIR VE YAVAŞ, YAVAŞ OKUYUNUZ. VE LÜTFEN BU ÇAĞRIYA CEVAP VERİNİZ …. Op.Dr.ALİ ÇALIKUŞU , alicalikusu@gmail.com, 0. 505. 757 33 68, KONYA Çağımız bilgi çağı, iletişim çağı… Artık hiçbir şey gizli, ya da üstü örtülü kalmıyor. İnternet ve bilgi aktarımı sayesinde her kes her şey hakkında kolayca bilgi sahibi olabiliyor, insanlarımız her şeyden haberdar. Her gün internet sitelerinde onlarca haber ya da araştırma ürünleri izliyoruz. Bir kısmı asparagas bile olsa her gün onlarca konu hakkında bilgi sahibi olabiliyoruz. Vatansever Türk vatandaşları olarak, ülkemiz ve ülkemizin geleceği hakkında her gün yüzlerce net ürünü oluşturuyor, izliyor,

 
 

 

 
HERŞEY TURAN İÇİN
BAŞBUĞ KEMAL ATATÜRKÜN YOLUNDA IRKIMIZIN SAVUNUCUSU HEDEF TURAN IN ÖNCÜLERİYİZ Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol